Anadolu’nun kuzeydoğusunda, Kağızman’a bağlı yayla grupları arasında yer alan Tanrıyarık Yaylası, yeşil çayırlıklarla çevrili. Sabahın ilk ışığımda gölete yansıyan dağ silueti göz kamaştırıcıdır. Patikalardan yürüyerek ulaşacağınız Arpatepe’de, daima serin hava, güneş gözlerinizi kamaştırmaz. Çadırını kurduğunda rüzgârın uğultusu ve göletin ışıltısı huzuru sağlar.
Şehrin merkezine nazır, tepede yükselen kale, şehirle vadiyi kucaklar. Tarih kitaplarında adı geçen bu kale kalıntıları, eski savunma mimarisinin izlerini taşır. Taş basamaklardan çıkarken nefes kesen vadi manzarasını hissedersiniz. Geceleri uzakta görünür şehir ışıklarıyla büyülü bir atmosfer oluşur.
Kağızman’ı çevreleyen köylerde, Osmanlı dönemine ait su kemerlerine rastlanır. İnce taş işçiliğiyle yapılan bu kemerler, dar patikalarda suyun üstünde gölgeli bir tünel oluşturur. Yanından akan suyu dinleyip, kemer altındaki yosunlu taşlara basarak ilerlemek ruhu dinlendirir.
Yeniköy, Seki ve Komuter köylerinde bulunan camiler; ahşap minberleri, taş avluları ve etrafını saran dut ağaçlarıyla dikkat çeker. Taş sokaklarda gezmek, doğal köy hayatının ritmini hissetmek için idealdir. Kapı önü oturma zeminleri, köy kahvaltısı için sessiz ama canlı bir ortam sağlar.
Baraj kenarına doğru uzanan kıvrımlı bir yol sizi Suluk Tepe'ye çıkartır. Buradan göl ve vadinin panoraması tek kelimeyle müthiştir. Fotoğraf çekmek isteyenler için güneşin su yüzeyine dokunma anı unutulmazdır.
Baraj gölü kıyısındaki düz alanlar, çadır kurmak için elverişlidir. Sahilde oturup suya uzanan gün batımlarını izlemek, su kıyısında sabah kahvesi içmek ya da çay demlemek doğayla iç içe zaman demektir.
Kağızman’daki yolculuğunuzun devamında Dünya’nın ücra köşesine, tarihi Ani Harabeleri’ne uzanabilir; yakınlardaki Arpaçay kıyısına inerek küçük göçmen köylerini görebilirsiniz. Burada sınırın ötesine kadar uzanan manzaralar eşliğinde rotanızı uzatmak mümkündür.
Kağızman üzerinden giden tarihi ticaret yolları üzerindeki kervansaray kalıntıları, günümüze ulaştığında köy halkının kumlu yolları anımsanır. Taş avlular, gölge kemerleri ve kalıntılar tarih tutkunları için mükemmel bir keşif rotasıdır.
Yayla çayırlarındaki yaban çiçekleri; musemik otlardan papatyaya kadar çeşit çeşit kokular saçar. İlkbahar sonunda bal toplayıcılarıyla karşılaşabilir, yöre bal kültürünün nasıl işlendiğine tanık olabilirsiniz.
Hafta sonları Kağızman’da kurulan pazarlar; taze peynir, bal, ceviz, köy ekmeği, doğal pekmez ürünleriyle doludur. Satıcılarla sohbet, çay eşliğinde kültürel dokunun kalbine bağlanmanız demektir.
Baraj kıyısında ya da yaylada kurulan çadırda, ışık kirliliği olmadan oluşan yıldız manzarası eşliğinde gece geçirmek; su sesi, çıtır çıtır kamp ateşi, kuş sütü kadar huzurludur.
Sabahın erken saatlerinde dere başı taşlardan yapılmış masalarda yapılan kahvaltı; doğal peynir, bal, tereyağı, taze ekmek, çay ve kuş sesleriyle özel bir ritüeldir. Meraya uzanan gün için enerji depolamaktır.
Gölete yansıyan dağlar, deredeki taş kemerler, köy sokakları ve yıldızlı gece görüntüleri Kağızman’da sayısız hikâye yakalamanızı sağlar. Makine olmasa bile hafızaya kazınacak kareler burada sizi bekliyor.
yorum